Kanal tedavisi, dişlerin ileri derecede çürüyüp enfekte olduğu durumlarda, içlerindeki enfekte ve ölü dokuların temizlendiği ve sonrasında oluşan boşluğun kanal dolgu maddeleriyle doldurulduğu bir tedavidir. Aslında bir tür dişi mumyalama yöntemidir diyebiliriz. Bu haliyle artık canlı olmayan dişi ağızda tutmayı amaçlar.
Kanal tedavili dişler kan dolaşımı ve savunma mekanizması barındırmazlar. Ayrıca canlı dişlerde bulunan ve dişin ortasından dışına doğru gerçekleşen dentin sıvı akışı da artık maalesef yoktur. Bu yüzden canlı dişlerle bir tutulamazlar. İçeride gelişebilecek enfeksiyonlara karşı artık burada bir savunma ve geri bildirim mekanizması yoktur. Ayrıca dişin kanal sistemi dışında kendi sert kısmı da binlerce minik borucuklardan (tübüllerden) oluşur. Bu kısımları kanal tedavisi ile %100 temizlemek ve doldurmak maalesef mümkün olmaz. Bu yüzden biyolojik diş hekimliğinde, kanal tedavili dişlerin vücutta kalmasının negatif sistemik etkileri olabileceği düşünülür (Biyolojik diş hekimliğinin önerisi kanal tedavisi yapılmadan dişin bırakılması değil dişin çekilmesi şeklindedir). Klasik diş hekimliğinde ise bu fikir kabul görmez ve kanal tedavisi dişi kurtarmak olarak değerlendirilir. Çünkü iyi bir kanal tedavisi yapıldığında, köklerin ucunda bulunan iltihaplı alanlar küçülebilir ve hastalar bu dişi semptomsuz şekilde yıllarca kullanabilirler. Diş çekimi ve implant gibi tedavilerden kaçınılmış olur. Ek bir bilgi olarak şunu da belirtmeliyim ki semptomsuz olsa bile bu dişlerde hala bakteriler olabilir. Çekilmiş kanal tedavili dişlerin içindeki bakterileri inceleyen özel laboratuvarlar, tomografide bile iltihap görünmeyen, iyi yapılmış kanal tedavili dişlerde dahi patojen bakterilere rastlamışlardır. Ancak, bu bakterilerin vücuda zarar verip vermediğiyle ilgili çok fazla çalışma yok maalesef.
Bu konudaki tartışmaları daha önce başka yazılarımda da aktardığım için burada daha fazla uzatmak istemiyorum. Daha detaylı okumak isterseniz “Kanal Tedavisi Tartışması” ve “Diş Kökü İltihabı ve Kalp Hastalıkları” yazılarıma göz atabilirsiniz. Kanallarla ilgili bahsettiğim bu şüphelerden dolayı canlı ve iyileşme potansiyeli olan bir dişin kanala gitmemesi için elimizden ne geliyorsa yapmamız gerektiğine inanıyorum. Bir dişi kanal tedavisine mecbur bırakmak öyle kolay olmamalı. Bu yüzden bu yazımda kanal tedavisinden kaçınabilir miyiz sorusuna yanıt vermeye çalışacağım.
Öncelikle eğer bir diş gerçekten kanal tedavisi gerektirecek kadar enfekte olmuş ya da ölmüşse maalesef kanal tedavisi yapmadan dişi ağızda tutma şansımız yok. Kanal istenmiyorsa dişi çekmek zorundayız, aksi halde bu diş, içindeki enfekte ve ölü dokulardan dolayı hızlı bir şekilde kökün ucundaki kemikte iltihaba yol açacaktır. Kanal tedavisiyle bakterilerin üreyebileceği alanlar azalmış olur. Özetle çürüğün çok ilerlediği, dişin geri dönüşümsüz şekilde iltihaplandığı durumlarda diş çekimi yapmak istemiyorsak kanal tedavisinin mutlaka yapılması gerekir diyebiliriz.
Ancak maalesef bazen ölü veya ileri derecede enfekte olmayan dişlere de kanal tedavisi yapılabiliyor. Canlı ve sağlıklı bir dişimizin bu şekilde kanala gitmemesi için yapabileceğimiz bazı şeyler var. Dişlerimizin boş yere ölmemesi için sayacağım bu noktalara dikkat edebiliriz.
1 – Diş Hassasiyetinde Kanal Tedavisine Gerek Var mı?
Çok şiddetli olan ve başladığı zaman geçmeyen diş hassasiyeti dışında, diş hassasiyetleri kanal gerektirmez. Çoğu zaman hassasiyetin altında yatan başka nedenler vardır ve bunlar kanal tedavisi yapılmadan giderilebilir. Hatta dişin hassas olması canlı olduğunu gösterdiği için olumlu bir sinyal bile olabilir!
- Diş hassasiyetinin sebebi dişte bulunan restorasyonlarda bir problem olması olabilir. Örneğin kompozit dolgular yapılırken çok büyük parçalar halinde yerleştirildiyse, başka bir deyişle çok hızlı yapıldıysa, ciddi bir büzüşmeye uğrayarak dişin duvarlarından koparlar ve dolguyla dişin arasında mikro boşluklar oluşmasına yol açarlar. Hassasiyetin kaynağı bu olabilir. (Dolgu yapmamız işte bu yüzden uzun sürüyor:))
- Başka bir senaryoda, dişte çürük olduğu için hassasiyet olabilir. Eğer hassasiyet bir uyaranla oluşup birkaç saniye içinde geçiyorsa çürük henüz dişin kanalına kadar ilerlememiştir. Bu durumda kanal yapılmadan, dişin canlılığını koruyarak yalnızca dolguyla tedavi edebilmek için bir an evvel diş hekiminize görünmekte fayda olacaktır.
- Dişte çatlak olabilir. Bu durumda da çatlağın nerede olduğuna ve nereye kadar uzandığına bağlı olarak farklı restorasyonlar yapılabilir ancak yine kanal tedavisi gerekmez.
- Diş eti problemi olabilir. Diş etlerinin iltihaplanması veya çekilmesi sonucu kök yüzeyi açığa çıkmış olabilir ve hassasiyet gelişebilir. Diş eti tedavisi, diş eti operasyonu gibi uygulamar yapılabilir, kanal tedavisine gerek yoktur. Kök yüzeylerini rahatlatıcı uygulamalar da (hassasiyet giderici, lazer vb.) eklenebilir.
- Diş yüzeyleri aşınmış olabilir. Bruksizm, kapanış bozuklukları, sert fırçalama, bulimia vb. gibi birçok sebeple diş yüzeylerinde aşınmalar olabilir ve bunlar hızlı geliştiyse hassasiyetler de görülebilir.
- Dişlerde mineral kaybı olabilir. Normalde tükürükte bulunan mineraller dişleri sürekli dışarıdan onarırlar. Ayrıca dişler içeriden de beslenir ve içlerinde bulunan dentin sıvısı akışı sayesinde dişi dış etkenlere karşı korur. Beslenmenin ya da bağırsak sağlığının iyi olmaması, ağız solunumu, ilaç kullanımı, sistemik hastalıklar dolayısıyla bu mekanizmalar bozulabilir ve dişler güçsüzleşebilir. Bu durumda hassasiyeti gidermek için diş yüzeylerine çeşitli uygulamalar yapılabilir, ancak tabi ki sebepleri sorgulayıp düzeltmeye çalışmak da uzun dönemde daha fazla kayıp olmaması için önemlidir.
Diş hassasiyetlerinin sebebi bulunamadığında veya bir türlü rahatlama sağlanamadığında bazen hastaların şikayetlerine son vermek için kanal tedavisi öneriliyor. Ben bu yaklaşımı doğru bulmuyorum çünkü bu durumda kanal tedavisi yapmak demek aslında canlı bir dişi kendi elimizle öldürmek anlamına geliyor! Burada tabi ki hastalarımızın da bilinçli olmalarında ve doktorlarıyla iş birliği içinde olmalarında fayda var (iyileşme süreci gerektiren bir şikayetin bir an evvel çözülmesi için hekimlerine baskı yapmamak gibi:)).
2 – Her derin dolgu kanala gitmez!
Maalesef çok sık karşılaştığım başka bir durum, diş hekimlerinin semptomları değerlendirmeden, dolgunun derinliğine bakarak hastalara dişin kanala gideceğini söylemeleri oluyor. Burada aslında biraz da hastaları olabilecek en kötü duruma hazırlamak için böyle bir bilgi veriliyor olabilir. Yine de derin dolgularda eğer hassas çalışılmazsa ve dişten gereksiz madde kaybına yol açılırsa maalesef gerçekten de diş kanal tedavisine gidebiliyor. Bu durumu önlemek için uyguladığımız bazı yöntemler var. (Bunlar biyomimetik diş hekimliğinin ilgi alanı olduğu için hekiminizi ararken bu terimden yola çıkabilirsiniz).
- Biyomimetik yaklaşım – Bu yaklaşımda doğal dişin biyomekanik özellikleri mümkün olduğunca taklit edilmeye çalışılır ve dişlere mekanik değil, adezyonla bağlanan restorasyonlar tercih edilerek gereksiz diş kesimleri engellenir. Ayrıca çürüğün ne kadar temizleneceği, bilimsel çalışmalarla tespit edilen bazı kurallara bağlanmıştır ve böylece canlı bir diş, çürüğü ne kadar derin olursa olsun kanala gitmez. Biyomimetik diş hekimliğinin başka bir amacı ise dişin ileride geri dönüşü olmayacak şekilde hasar görmesinin önüne geçebilmektir. (Ör: Aşırı madde kaybından veya zayıf dokular bırakılmasından dolayı kırıklar oluşması ve dişin çekime gitmesi gibi…)
- Çürük boyama ajanı kullanımı – Aslında bu da biyomimetik diş hekimliğinde rutin kullanılan bir maddedir. Çürüğün farklı tabakalarını görmemizi sağlar ve normalde koyu renk görünen ama aslında sağlıklı olan kısımları gereksiz yere almamıza engel olur. Böylece çürük temizliyoruz diye dişi kanala götürme ihtimalimiz çok azalır.
- Kuafaj tedavisi – Bazen çürüğün çok derin olduğu durumlarda kanal açığa çıkabilir. Bu durumda bile eğer klinik bulgular da izin veriyorsa kuafaj dediğimiz tedavi ile kanal tedavisi yapmadan dişin canlılığını korumak mümkün olabilir. Bu tedavide kanalın açıldığı yerden gelen kanama durdurulduktan sonra biyouyumlu ve yeniden dentin oluşumunu uyaracak ajanlarla boşluk kapatılır ve ardından dişin restorasyonu yapılır. Bu tedavide kanamayı durdurmak ve bölgeyi temizlemek için genelde sodyum hipoklorit kullanılıyor. Biz bu aşamada ozon kullanıyoruz. Hangisi kullanılırsa kullanılsın, dişi hemen kanala götürmemiş oluruz. Ve çoğu zaman da başarıyla sonuçlanır.
- Lup veya mikroskop kullanımı – Dental lup veya mikroskoplarla çalışmak bize çalıştığımız alanı çok daha büyük ve detaylı görme şansı sağlıyor. Bu sayede kanala çok yaklaştığımız yerlerde çok daha dikkatli ve nazik çalışabiliyoruz ve dişleri boş yere yaralamamış oluyoruz. Bunu en iyi aşağıdaki foto ile açıklayabilirim sanırım:
3 – Estetik kaygılarla veya çapraşıklığı gidermek için yapılan diş kaplamaları
Dişlerin kanal gerektirmesine yol açan, sık karşılaştığımız başka üzücü bir durum, estetik nedenlerle veya dişlerdeki çapraşıklıkları düzeltme amacıyla çoğu zaman gayet sağlıklı ve güzel olan dişlerin kesilip kaplanması. Bu yaklaşımla yapılan dişlere maalesef sosyal medyada “Turkey teeth” dendiğini görebilirsiniz. Genel olarak çok iyi hekimlerimiz olduğu ve oldukça kaliteli diş hekimliği hizmeti verilen bir ülke olduğumuz halde bu etiketle anılmak oldukça üzücü ama maalesef ülkemizde bu şekilde çalışan kliniklerin de olduğu inkar edilemez. Bu yaklaşımda, dişler güzel bir gülüş(!) sağlayabilmek adına kesiliyor ve üzerlerine kaplamalar yapılıyor. Bunlar yapılırken hastalara diş minelerinin bir daha geri gelmeyeceği, dişlerin kesilmesi sonucu daha hassas olan dentin adlı tabakanın ortaya çıkacağı, bazı dişlerin kanal tedavisi gerektirebileceği ve kanal tedavili dişlerin canlılığını kaybetmiş dişler olduğu bilgisinin verildiğini sanmıyorum. Üstelik bu restorasyonlar büyük bir titizlikle yapılmaması durumunda bir süre sonra kalan diş dokuları çürüyecek, diş eti problemleri gelişecek. Restorasyonların yenilenmesi gerekecek. Belki de bazı dişler bu süreçte kaybedilecek.
Konumuza dönecek olursak, eğer dişlerinizin estetiği sizi mutsuz ediyorsa öncelikle daha minimal invaziv çözümleri değerlendirerek kanal tedavilerinden kaçınabilirsiniz. Örneğin çapraşıklıklar için ortodontik tedavi düşünülebilir. Diş boyutları ya da şekilleri sizi rahatsız ediyorsa porselen veya kompozit laminalar düşünülebilir. Dişlerinizin renginin daha açık olmasını istiyorsanız diş beyazlatma düşünebilirsiniz. Bütün bu tedavilerin de elbette yan etkileri olabilir ama yine de dişleri kesip kaplamaktan çok daha güvenli yöntemler.
4 – Koruyucu Diş Hekimliği
Son olarak tabi en bariz maddeyi de eklemek istiyorum. Dişleri çürütmeyelim ki kanal gerekmesin! Bunun için belki ilk önce aklınıza dişleri fırçalamak, diş ipi, gargara vs. yapmak gelecek ama değil. Aslında alacağımız en önemli önlem beslenmemize dikkat etmek. Bu hem içeriden hem dışarıdan dişlerimizi koruyarak çürük oluşumuna ve hızla ilerlemesine engel olacak.
Ayrıca rutin diş hekimi kontrolleri, sorunların başlangıç aşamasında tespit edilmesini sağlayarak gerekli önlemleri almanıza imkan tanır. Yani diş hekimine gitmek için dişinizin ağrımasını beklememelisiniz, çünkü bu aşamaya geldiğinde maalesef diş artık kendini onaramayacak kadar kötü durumdadır ve çoğu zaman kanal tedavisi (veya kanal istemeyenler için diş çekimi) kaçınılmaz olur.