Skip to main content

Hastalıkta ve Sağlıkta Bağırsak Florası: Epilepsili Çocuklarda Yapılan Bir Araştırma

By 16/10/2017Blog

Son yıllarda edindiğimiz bilgilerle giderek daha iyi anlıyoruz ki bağırsaklarımızda yaşayan canlılar bizler için yalnızca “faydalı” değil, işlevlerimizi yerine getirebilmemiz için elzemler. Onlar olmadığında ihtiyaç duyduğumuz bir çok maddeyi yediklerimizden çıkaramıyoruz. Çeşitli ve dengeli bir floraya sahip olmazsak patojen türleri kontrol altında tutamıyoruz. Onların varlığı bizi allerji ve intoleranslara karşı daha dirençli hale getiriyor. Gluten hassasiyeti ve çölyakla ilgili çok önemli bulgulara imza atan Alessio Fasano’nun bir röportajında bahsettiği gibi (1) belki de bir gün glutenle mikroflora arasında da bir bağ olduğu ortaya çıkacak ve 70 yaşındaki birinde birden çölyak gelişmesinin nedenini açıklayabileceğiz…

Ed Yong, bizimle yaşayan bu canlılardan bahsettiği “I Contain Multitudes” adlı kitabında mikrofloramızın da aslında bir organımız olarak tanımlanabileceğini söylüyor (2). Bakterilerin bu öneminin artık farkındayız ve bir çoğumuz kapsül olarak veya gıdalar yoluyla probiyotikler almaya çalışıyoruz. Antibiyotiklerle büyümüş bir nesil şimdi yıkımı telafi etmeye çalışıyor aslında… Ancak bunu yaparken herkese iyi gelen tek bir formülden bahsetmek maalesef mümkün değil çünkü hepimiz kendi durumumuza göre belirli türleri ağırlıklı olarak barındırabiliyoruz. Dengenin bozulduğu bir ortamda “faydalı” olarak bildiğimiz bakteriler bile kendi çıkarlarına göre hareket edip hakimiyeti ele geçiriyor, sorunlara yol açabiliyorlar. Yine Ed Yong’un dediği gibi belki de ileride çok basit bir şekilde bireysel mikrofloramızı tespit edip direkt sorunumuza yönelik probiyotikler kullanabileceğiz.

Benim kendi fermente gıda tecrübelerim maalesef şimdiye kadar iyi sonuçlar vermedi. Hatta kullandığım bazı probiyotikler bile bana çok iyi gelmedi. Bunların detoks reaksiyonları gibi sebepleri de olabileceği gibi bu türlerin benim şu andaki bozulmuş mikrofloram için uygun olmaması da söz konusu olabilir. Bu yüzden bakteri türlerini daha yakından tanımaya ve kendimde neyin eksik olabileceğini anlamaya çalışıyorum şu sıralar. Bu yüzden aşağıda yer verdiğim türden araştırmalar dikkatimi çekiyor…

World Journal of Gastroenterology’de geçen ay (Eylül 2017) yayınlanan bu makalede çocuklarda ilaçla tedaviye cevap vermeyen epilepside (sara hastalığında), ketojenik diyetin tedaviye etkisi ve bunun bağırsak mikroflorasıyla ilişkisi araştırılmış (3). Özellikle bakteri türlerini daha iyi anlayabilmek adına ilgimi çeken bu araştırmada öne çıkan kısımları özetledim.

Araştırmada epileptik çocuklarla sağlıklı çocukların bağırsak mikrofloralarının birbirinden çok farklı olduğu görülmüş. Epileptik çocuklarda patojen türler çok fazlayken, faydalı türler azınlıktaymış. Ketojenik diyetin ise epilepsinin semptomlarını hafiflettiği ve bu çocuklardaki bozulmuş bağırsak florasını düzeltebildiği görülmüş.

Makaleye göre, daha önceki bulgular da ketojenik diyetin(KD) tedaviye yanıt vermeyen (refrakter) epilepside umut vaat ettiği yönündeydi. Bunun mekanizması tam olarak bilinmemekle birlikte KD sonucu değişen nörotransmiterler veya artan keton cisimcikleri önceki çalışmalarda edinilen sonuçlardan bazılarıydı.

Diğer taraftan diyetin bağırsak mikroflorası üzerinde önemli bir etkisi olduğu da biliniyor. Yüksek yağ içerikli bir diyet safrayı metabolize eden Bakterioides gibi bakterilerin zenginleşmesini sağlarken, lifli gıdalar bitki polisakkaritlerini fermente edebilen Prevotella ve Klostridyum gibi organizmaların birikmesini sağlıyor.

Bağırsak mikroflorasının enterik sinir sistemi, kan-beyin bariyeri ve glia hücrelerinin gelişimindeki rolünden bahseden çalışmalar var ve bunlar davranışsal kontrol ve bilişsel ilerleme açısından önem taşıyor. Bağırsak mikroflorası doğrudan veya dolaylı yollardan nörotransmitterlerin üretilmesinde görev alıyor. Sağlıklı mikroflora yokluğunda serotoninin azaldığı görülmüş. Klostridyum sporogenes ve Ruminokokus gnavus türlerinin duygudurum ve iştah üzerinde etkileri olduğu biliniyor. Otizm, Parkinson, depresyon gibi nörodejeneratif hastalıklarla bozulan bağırsak mikroflorası arasındaki ilişkiyi gösteren çalışmalar ise giderek çoğalıyor.

Bu araştırmada, sağlıklı çocuklarla epilepsili çocukların mikrofloraları arasında bariz farklılık görülmüş. Sağlıklı çocukların mikrofloralarının daha çok çeşitliliğe sahip olduğu öne çıkan bulgulardan biri. Sağlıklı ve epilepsili çocuklardaki mikrofloralarda farklılık gösteren bakteriler şöyle:

  • Epilepsili çocukların bağırsaklarında ağırlıklı olarak Firmikütler hakimken (%45), sağlıklı çocuklarda ise Bakterioidetesler %53, Firmikütler %34’lük paya sahip. Bir haftalık ketojenik diyet sonrası epilepsili çocuklarda Bakterioidetesler %27’den %38’e çıkarken Firmikütlerin yüzdesi değişmiyor(%47).
  • Sağlıklı çocuklarda Aktinobakteri’ler zenginken (%8,5), epilepsili çocuklarda tedavi öncesi ve sonrasında daha düşük bir yüzdeyi oluşturuyorlar (öncesinde %2,38, sonrasında %2,92).
  • Epilepsili çocuklarda tedavi öncesinde Proteobakteri’ler %24 gibi yüksek bir yüzdeye sahipken, tedavi sonrasında %11 civarına kadar geriliyor. Proteobakteriler Escherichia, Salmonella, Vibrio gibi bazı kötü üne sahip patojenleri içeriyor.
  • Bakterileri “cins” seviyesinde değerlendirdiğimizde Kronobakteri cinsi bakterilerin hasta çocuklarda %23 gibi oranlarda bulunmasına karşın sağlıklı çocuklarda hiç görülmemesi dikkat çekiyor. Kronobakteri cinsinin sağlığa kötü etkileri olduğu biliniyor.
  • Öte yandan sağlıklı çocuklarda Bakterioides cinsi, epilepsili çocuklardakilere göre çok daha fazla oranda bulunuyor (sağlıklılarda %42,68, epilepsililerde %17,93). Bakterioides cinsi, yüksek yağ oranına sahip yiyecekleri metabolize etmesi ve Il-6 ve Il-17 gibi enflamasyonda görevli ajanları düzenlemesiyle tanınıyor.
  • Ayrıca sağlıklı çocuklarda Prevotella ve Bifidobakteriyum cinslerinin yoğun olduğu da görülüyor (%7,25 ve 7,84).

Bu bulgularla birlikte araştırmacılar, yapılan çalışmanın bakterileri en fazla cins seviyesinde tespit edebildiğini, tür seviyesine inilmesinin veya fonksiyonlar açısından değerlendirilmesinin çok daha değerli bilgiler vereceğini ifade ediyorlar. Ayrıca ketojenik diyetin bir haftayla sınırlandırılmayıp daha uzun süre gözlenmesinin de faydalı olacağını ekliyorlar.

Sizlerin probiyotik kapsüller ve fermente gıdalarla tecrübeleriniz nasıl oldu? Aldığınız şaşırtıcı sonuçlar, iyi-kötü deneyimleriniz nelerdi? Yorumlarınızı bekliyorum…

Kaynaklar:
  1. https://chriskresser.com/pioneering-researcher-alessio-fasano-m-d-on-gluten-autoimmunity-leaky-gut/
  2. YONG, ED. I CONTAIN MULTITUDES: the Microbes within Us and a Grander View of Life. ECCO, 2017.
  3. https://www.wjgnet.com/1007-9327/full/v23/i33/6164.htm

Yorum Bırakın

error: İçerik izinsiz kullanılamaz!