Kanal tedavili dişlerin kronik hastalıkların altında yatan nedenlerden biri olabileceğini iddia eden Root Cause belgeseli, kanal tedavileri konusunda alevli bir tartışma yarattı. Bu iddialar aslında yeni değil, temeli 1900’lerin başında Weston Price’ın yaptığı deneylere dayanıyor. W. Price, kanal tedavili dişleri çekip tavşanların derilerinin altına yerleştirdiğinde, dişin çekildiği kişide hangi sorunlar varsa tavşanlarda da bu sorunların geliştiğini gözlemlemiş. Price’ın çalışmaları çok eski olduğu için steril ortamda yapılmamış olabileceği şeklinde eleştirilmiş ancak tartışmalar son bulmamış.
Kanallar neden sorunlu olabilir?
- Birincisi, kanal yapısı çok değişkenlik gösterebildiği için mükemmel temizlenmeleri çok zor. Örneğin büyük azı dişleri “çoğunlukla” üç kanallı, bilemediniz 4 kanallı kabul edilip tedavi edilir. Halbuki bunların dışında birbiriyle bağlantı yapan, dallanan başka kanallar olabiliyor. Aşağıdaki fotoğrafta kanalların bu karışık morfolojileri boyayla gösterilmiş.
- İkinci ve asıl sorun ise dişin yapısını oluşturan binlerce mikrotübül. Ana ve yan kanalları mükemmel şekilde temizlesek bile dişin kendisi binlerce incecik kanalcıktan oluşuyor. Canlı bir dişte bu kanalcıkların içlerinde bir sıvı akışı bulunuyor. Kanal tedavili, ölü bir dişte ise bu ortadan kalkıyor. Bu alan mikroorganizmaların yerleşebileceği ideal bir ortam haline dönüşüyor. Mikrotübülleri gözünüzde canlandırabilmeniz için aşağıda bir çizim paylaştım.
Aşağıdaki fotoğrafta ise mikrotübüllerin ve içlerindeki mikroorganizmaların elektron mikroskobu görüntüleri yer alıyor.
- Gerek ana ve yan kanalların, gerekse mikrotübüllerin içindeki bu mikroorganizmalar, metilmerkaptan ve thioeter gibi gazlar üretebiliyorlar. Bu gazların bağışıklık sistemini uyararak verilen yanıtın sistemik olmasına yol açtığı düşünülüyor (1).
Yapılan bazı çalışmalar kanal tedavili dişlerin vücutta hastalıklara yol açabildiklerini düşündürüyor. Örneğin kalp krizi geçiren 101 hastadan alınan pıhtılar incelenmiş ve %78,2’sinde kanal tedavili dişlerde bulunan bakteriler olduğu görülmüş (2). Ayrıca bu trombüslerdeki bakteri DNA’ları, hastaların kanlarında bulunanlardan 16 kat fazlaymış.
Ancak kanal tedavisi konusunda direkt bir karara varmadan önce bazı başka noktaları da göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Kanal Tedavisi ve Başarısız Kanal Tedavisi
Kanal tedavisi ve sistemik hastalıklarla ilgili yapılan araştırmaların çoğunda köklerinin ucunda kronikleşmiş iltihabi alanlar bulunan kanal tedavili dişler kullanılmış. Röntgende “başarılı” görünen kanal tedavili dişler değil… Yukarıda örnek verdiğim araştırma bunlardan biriydi.
Mikrotübüllerin temizlenememesi ve doldurulamaması olayı, başarılı görünen kanal tedavileri için de geçerli olsa bile bunlarla ilgili yayınlanmış pek çalışma yok.
Başarılı Kabul Edilen Kanallar Gerçekten Başarılı Mı?
Klasik diş hekimliğinde kanal tedavili dişin durumunu yorumlamak için röntgene başvurulur. Son yıllarda tomografi görüntüleriyle kıyaslandığında röntgenlerin bu patolojileri tespit etmede çok yetersiz kaldığı anlaşıldı. Bu yüzden röntgende “başarılı” görünmesi kanal tedavisinin sorunsuz olduğu anlamına gelmeyebilir.
Aşağıdaki çalışmada(3) sistemik hastalığı olan ve olmayanların kanal tedavileri kıyaslanmış. Diyor ki: “Sistemik hastalığı olan 98 kişilik grupta, sayılan bütün kanal tedavilerinin %95’inde kronik lezyon da tespit edilmiş (tomografi kullanılmış).
Aynı çalışmada, sağlık sorunu olmayan kontrol grubundaki kanal tedavileri de pek iç açıcı çıkmamış: 631 tomografide tespit edilen 656 kanal tedavili dişin 444’ünde kök ucunda kronik iltihap varmış. “Başarısız” kanal tedavilerinin oranının yüksek olması büyük ihtimalle teşhiste tomografi kullanılmış olmasından kaynaklanıyor.
Yani sistemik hastalıklarla ilişkilendirilen kanal tedavileri başarısız olan kanal tedavileri olabilirler ama bunların oranı sandığımızdan daha yüksek olabilir.
Hangisi Başlattı?
Sistemik hastalığı olanlarda daha fazla kronik iltihaplı kanal tedavisi görüldüğüne dair daha birçok çalışma mevcut (4, 5, 6, 7). Ama bu ilişkiden yola çıkarak bu sorunlara kanal tedavisi sebep olmuştur diyebilir miyiz? Yoksa bu hastalıkların görüldüğü kişilerde kanal tedavisinin başarısız olmasına yol açacak bir zemin mi var? Sistemik hastalıklara yol açan durum her neyse kanal tedavisinin başarısız olmasına da mı yol açıyor?
Köklerin ucunda bu tarz bir lezyon oluşmasının genetik yatkınlıkla ilgisi olabileceğine ilişkin çalışmalar var (8, 9). Fotodaki çalışmada klinik olarak başarısız olan kanal tedavilerinin olduğu insanlarda iltihabi yanıtları artıran türde bir genetik değişiklik gözlenmiş.
Sonuç olarak?
Şimdilik yazıyı daha fazla uzatmamak için kısaca yorumumu yazarak bitirmek istiyorum. Kanal tedavili dişlere yakından baktığımızda vücutta çok barındırmak isteyeceğimiz türde bir ortam olmadıklarını görebiliriz. Diğer yandan elimizdeki verilerle “Kanal tedavileri herkeste hastalıklara yol açar” da diyemiyoruz. Hani bazı insanlar sigara içer, doğru düzgün uyumaz, kötü beslenir ve siz bu konuların hepsine titizlikle yaklaşırken, o kişiden daha sağlıksız hissedersiniz ya… Kanal tedavilerinde de benzer bir durum olabilir. Kişi kanalın yol açabileceği sorunları kontrol altında tutmayı başaran avantajlı bir yapıya sahip olabilir. Veya henüz herşey bir araya gelmemiştir! Bardak taşmamıştır… Bilemiyoruz. Bazı biyolojik diş hekimleri kesinlikle bütün kanal tedavili dişlerin çekilmesinden yanalar. Yalnızca diş hekimleri değil, onkolog, kardiyolog ve başka branşlardan doktorlar arasında da yine bu görüşü savunanları bulmak mümkün. Diğer yandan, henüz noktayı koyamayacağımızı düşünen, daha fazla araştırma yapılması gerektiğine inanan hekimler de var. Amalgam dolgular ve flor konusunda tavrı çok net olan IAOMT (Uluslararası Ağız Sağlığı ve Toksikolojisi Akademisi) de kanal tedavileri konusunda net bir öneride bulunmuyor.
Bu yüzden kanal tedavisi yapılıp yapılmamasına, kanallı dişlerin çekilip çekilmemesine karar vermek için hastanın genel sağlık durumunun, beklentisinin, yerine yapılacak işlemlerin, dişin yalnızca röntgen değil tomografi görüntülerinin vb. birçok faktörün değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca hastaya bu konudaki bilgilerin aktarılmasının ve işlem yapılmadan onayının alınmasının gerektiğine inanıyorum.
Tabi bundan da önemlisi canlı dişlerin sağlığını korumak! Bunun için toplumun özellikle beslenme konusunda bilinçlendirilmesi, düzenli kontrole gitmenin toplumda alışkanlık haline getirilmesi, dişlerin kanal tedavisi noktasına gelmemesi için hastaların erken teşhisi sağlayabilecek belirtiler konusunda eğitilmesi ve rejeneratif tedavilere daha fazla şans verilmesi gibi önlemler alınabilir. Gerek olmayan yerlerde kanal tedavisinden mümkün olduğunca kaçınılabilir (Örneğin estetik amaçla kaplanacak çapraşık bir diş, kanala gideceği öngörülüyorsa, ortodonti ile tedavi edilebilir.)
İlerleyen günlerde bütün bu bahsettiğim önlemlerle ilgili daha detaylı bilgiler paylaşmaya çalışacağım…
Sağlıcakla!
Kaynaklar
-
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/25864743
-
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/23418311
-
https://www.omicsonline.org/open-access/impact-of-endodontically-treated-teeth-on-systemic-diseases-2161-1122-1000476.pdf
-
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3448330/
-
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC6164509/
-
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4856634/
-
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/26174809
-
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/21419289
-
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/29306532