Skip to main content

Tiroit Antikorları ve TSH’ı İyileştirmede Myo-Inositol: Takviye mi Diyet mi?

By 12/02/2018Mayıs 6th, 2020Beslenme, Blog

International Journal of Endocrinology’de yayınlanan 2017 yılına ait bir makalede myo-inositol ve selenyumdan oluşan bir takviyenin otoimmün tiroidit hastaları üzerindeki etkileri incelenmiş (1).

Çalışmaya katılan 86 Haşimato hastasının, takviye kullanmadan önce TSH’ları 3-6 mIU/L arasında, antiTPO ve antiTG antikorları yüksek, serbest T3 ve serbest T4’leri normal sınırlar içerisindeymiş.

Çalışmaya TSH’ı 0,14 mikroU/L olan bir hipertiroidi hastası da dahil edilmiş.

Bütün hastalara 6 ay boyunca 600mg myo-inositol ve 83 mikrogram selenyum içeren Tiroxil adlı takviye kullandırılmış. 6 ay sonra Haşimato hastalarının TSH, AntiTPO ve AntiTG seviyeleri ciddi olarak düşmüş, serbest T3 ve serbest T4 seviyelerinde ise hafif bir iyileşme (artış) görülmüş. Hipertiroidi hastasında ise TSH seviyesi 0,14mikroU/L’den çok ideal bir değer olan 1,02 microU/l seviyesine yükselmiş.

Benim gibi antikor seviyeleri kaçtan kaça düşmüş diye merak edenler için bu bilgiyi de vereyim. AntiTg seviyesi 345 civarından 289 civarına, AntiTPO ise 720’lerden 620’lere düşüş göstermiş (birimler mIU/L). Bu dönemde başka hiç bir takviye kullanılmadığını da ekleyeyim. (Yani aslında normal sınırlara kadar gerileme görülmemiş ama bizim uygulayacağımız diyet, stres yönetimi, toksinlerden arınma, uykuyu düzenleme, eksik vitamin ve mineralleri alma gibi başka yöntemlerle bir arada kullanıldığında daha da çarpıcı sonuçlar elde edilebilir. )

Selenyum tek başına da AntiTPO’yu düşürmüyor mu? Myo-inositol’ün katkısı ne?

Aslında selenyum takviyesinin özellikle de AntiTPO antikorlarını azaltmadaki etkinliğine ilişkin bir çok çalışma zaten mevcuttu. Myo-inositol ve selenyumun birlikte kullanılmasının, yanızca selenyum kullanılmasına ne gibi bir üstünlüğü olduğuyla ilgili ipuçlarını, aynı araştırmacıların 2013 yılında yaptıkları başka bir araştırmada bulmak mümkün (2).

Bu çalışmada, bu defa Haşimato hastaları iki gruba bölünmüş ve bir kısmına yalnızca selenyum kullandırılırken diğer gruba yine selenyum-myo-inositol kombinasyonu verilmiş. İki gruptaki Anti-TPO antikorlarındaki düşüş oranı hemen hemen aynı olurken, kombine takviye alanlarda Anti-Tg antikorları daha fazla düşmüş. Yani myo-inositol eklenmesi özellikle AntiTg antikorları yüksek olanlar için faydalı olabilir.  Ayrıca sadece selenyum kullanan grubun TSH seviyelerinde hiç bir fark olmazken, myo-inositol&selenyum grubunda TSH seviyelerinin %31 oranında düşüş göstermesi de oldukça olumlu bir sonuç.

Myo-Inositol Nedir?

Myo-inositol vücudun kendi üretebildiği ve B vitamini grubuna dahil edilen bir madde. Neredeyse bütün bitki ve hayvanlarda bulunuyor. Hücre zarlarının yapısında yer alıyor; hücre hacminin düzenlenmesi, sinir hücrelerinin metabolizması, fosfolipid üretimi, enerji tüketimi ve hücrelerarası iletişim gibi biyolojik süreçlerde rol oynuyor. (3)

Aslında myo-inositolün daha yaygın olarak bilinen bir faydası, PCOS’ta (polikistik over sendromunda) hormon seviyelerini normalleştirerek şikayetleri azaltması. Hem kadınlarda hem erkeklerde kısırlığa karşı da olumlu etkileri görülmüş (3).

Myo-inositol ayrıca insülin direncini azaltıyor, gebelik şekerini önleme ve iyileştirmede olumlu etkileri var. Metabolik sendromda, kan basıncını düzenlemede, kolesterol ve trigliserit seviyelerini normalleştirmede iyi sonuçlar vermiş. Yağ depolarının parçalanmasını sağlayarak kilo vermeyi kolaylaştırdığı görülmüş. Leptin seviyesini düşürmede de etkili bulunmuş (3).

Beyin sağlığı üzerindeki etkileriyle ilgili de birçok çalışma yapılmış. Myo-inositol seviyesindeki dalgalanmanın, bunama gibi bazı hastalıklarda bir erken dönem belirtisi olabildiği görülmüş. Depresyon tedavisinde, anksiyete bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk ve bipolar bozuklukta, panik atakta olumlu etkileri olabileceği görülmüş (3).

Antioksidan, antiinflamatuar ve immün sistemi iyileştirici etkileri belirtilmiş. Bazı kanser türlerinde de pozitif katkıları olmuş (3).

Bu olumlu etkileriyle beraber her zamanki gibi “acaba olumsuz tarafları var mı?” sorusunu sormamız doğru olur. Zira hiçbir madde aslında mucizevi değil ve en masum olduğunu düşündüklerimiz bile vücudun işleyişindeki sorunlara bağlı olarak beklemediğimiz sonuçlar doğurabilir. Nitekim myo-inositolün de vücutta yüksek bulunduğu bazı hastalıklar görülmüş. Örneğin Alzheimer’da ve travmatik beyin hasarı gören çocuklarda psikolojik ve davranışsal bazı semptomlarla ilişkilendirilmiş (3).(Bu çalışmalarda dışarıdan myo-inositol takviyesi yapılmamış, bu yüzden buralarda myo-inositol, bozulan süreçlerin bir sonucu olarak artış/birikim gösteriyor olabilir.)

Takviye yerine diyet?

Myo-inositol, selenyum, Dvitamini, iyot gibi birçok madde ile ilgili çalışmaları paylaşırken aslında hep bir çekince duyuyorum. İzole edilmiş tek bir maddenin etkilerinden yola çıkarak bir tedavi protokolü oluşturmak ne derece doğru?

Kendi MS hastalığını yenmede beslenmenin vitaminlerden daha etkili olduğunu görüp kendi hastaları için de bu temel üzerinde bir diyet hazırlayan doktor Terry Wahls, ihtiyaç duyduğumuz besinleri yiyeceklerden almayı hedeflediğimizde, yalnızca bildiğimiz vitamin ve mineralleri değil, henüz bilmediğimiz ve belki de birbirinin etkisini artıran veya zararını engelleyen, iş birliği içinde çalışan birçok başka maddeyi de alabileceğimizi söylüyor.

Maalesef büyük çoğunluğumuz, aslında çok da besleyici ve çeşitliliği olmayan diyet alışkanlıklarına sahibiz. Modern toplumların birçoğunda da durum bu şekilde. O yüzden bu çalışmaların yapıldığı insanların da diyetlerinde yeteri kadar bu takviye maddelerden bulunmama ihtimali yüksek. Bu yüzden takviyelere yönelmek yerine önce diyetimizi gözden geçirmek, yalnızca tek bir maddeyi değil birçok başka faydalı besini de almamızı sağlayarak daha avantajlı olacaktır diye düşünüyorum. Üstelik daha da güvenli olacağını söylemek yanlış olmaz herhalde.

Bu fikre karşı, yiyeceklerimizin eskisi kadar vitamin/mineral içermediği, o kadar çok vitamini/minerali/mikrobesini yiyecekle almanın çok zor olduğu gibi karşıt fikirler de öne sürülebilir. Bu yazıda bütün besinler için bunun tartışmasını yapmam imkansız. Ancak konumuz olan myo-inositole dönersek, diyet değişikliği ile alınan miyo-inositol miktarının artırılması mümkün. Örneğin bu çalışmada, myo-inositol içeriği fazla olan gıdaların diyete eklenmesiyle, günlük alınan miktar iki katına çıkarılmış ve kanda ölçülen miktar da %21 artış göstermiş. Burada yiyeceklerle alınan fazla myo-inositol miktarı, diyabetik hastalarda daha iyi sinir iletimi sağladığı gösterilen myo-inositol tableti dozuyla aynıymış (günde 1 g)(4).

Hangi gıdalar myo-inositolden zengin?

Myo-inositolün en fazla bulunduğu gıdalar genel olarak baklagiller, meyve ve sebzeler ve kuruyemişler diyebiliriz. Hem kuru hem taze fasulyenin 100gramında 440mg’a kadar myo-inositol bulunabiliyor. Bezelye ile de yine aynı şekilde bol miktarda myo-inositol almak mümkün. Meyveler grubunda en fazla myo-inositol kantalup cinsi kavunda ölçülmüş (100g’ında 355mg). 100g portakaldan 307mg, 100g greyfurttan 199mg, 100gr böğürtlenden 173mg myo-inositol alma şansınız var. 8 tane bademde 42mg, 5 cevizde 20mg bulunuyor. Sebzelerden de enginar ve bamyanın 100g’larında 100mg’ın üzerinde myo-inositol bulunuyor. Her ne kadar glutenden pek haz etmesek de taş değirmende öğütülmüş buğdayda da oldukça yüksek miktarda bulunduğunu belirtmek gerek (1 dilim/25g’ında 287mg). Bu miktar, buğdayın modern şekilde işlenmesiyle oldukça azalıyor (tam buğday olsa bile). Diğer gıdalar için de durum benzer; tazelikleri azaldıkça, işlendikçe gıdaların myo-inositol içerikleri azalıyor. Birçok yiyeceğin myo-inositol içeriğinin yer aldığı (İngilizce) listeye bu linkten ulaşabilirsiniz (liste sayfanın en sonunda yer alıyor).  

Takviye yerine diyetimize öncelik verelim demekle birlikte şu noktayı da paylaşmakta fayda var: Bu gıdalardan bazıları, otoimmün hastalıklarda artmış olan bağırsak geçirgenliğinden dolayı herkeste tolere edilemeyebilir. Bu durumda tabi ki bağırsağı iyileştirene kadar vücutta tepki oluşturan gıdalardan uzak durmak ve takviyeleri seçmek zorunda kalabiliriz. Takviye kullanmamız gerekse bile amacımız bir an evvel bağırsağı eski sağlığına kavuşturmak ve diyetimizi yeniden zenginleştirebilmek olmalı diye düşünüyorum.

Her zamanki gibi sizin de fikirlerinizi bekliyorum. Takviye yerine beslenmeyle daha iyi sonuçlar aldıklarını düşünenler var mı? Yoksa beslenme yetmez mi diyorsunuz? Lütfen yorumlarda paylaşmaktan çekinmeyin…

Sağlıklı günler!

6 Yorum

  • Elif Gurses dedi ki:

    Oncelikle emegine saglik Tubacim. Myoinositol daha once duymamistim. Ilginc bir calisma ama kafa karistirici. Orijinal kaynaklara bakmadim ama sanirim bu 86 hasta beraberinde tiroid ilaci kullanmiyor ? 86 denek genelleme yapmak icin yeterli mi bilemiyorum ama otoimmun hastaliklarda etkenlerin cesitliligi ve degiskenlerin coklugu hepimizin az cok bildigi birsey. Kaldi ki `beslenme` konusundaki yorumuna katilmakla beraber Myoinositol’un fazla oldugu bir grup besinin otoimmun paleo’da elenmesi (orn. Bakliyatlar, bezelye vs) konusu da isin icine girince insanin kafasi daha da cok karisiyor…Netice olarak `bilemedim?`… 🙂

    • Tuğba Duymaz dedi ki:

      Teşekkürler Elifçim. Myo-inositol’ün, iki TSH sinyal yolundan biri için gerekli olduğu, etkinliğinin buradan geldiği tahmin ediliyor. Bu hastaların tiroid ilacı kullanıp kullanmadıkları bildirilmemiş. Yalnızca başka herhangi bir vitamin mineral takviyesi ve antidepresan vb ilaçlar kullanmadıkları yazılmış. Buna benzer iki çalışma daha gördüm ama tabi ki bunlar genelleme yapmak için yeterli değil. Ama bilim bu şekilde ilerliyor maalesef,küçük küçük adımlarla… Bu yüzden zaten takviye konusundaki düşüncelerimi de ekleme ihtiyacı hissettim. Otoimmün diyeti konusunu ben de düşündüm yazarken ve myo-inositolden zengin gıdalar acaba otoimmün diyette tükettiklerimiz mi diye merak ediyordum. Ama sonuç beklentim gibi çıkmadı diye tabi yazmayacak değilim. Aslında otoimmün diyeti de bağırsağı iyileştirmek, antijenik gıdaları çıkarıp inflamasyonu yatıştırmak ve hangi gıdalara karşı tepkimiz olduğunu bulmak için yaptığımız ve kısıtlı süre uygulamamız gereken bir diyet. Amaç bir an evvel iyileşmek ve yeniden daha çeşitli bir diyete kavuşabilmek.

      • aysel dedi ki:

        Tuğba hn, myoinositol konusunda kendi hastalarınızda veya kendi üzerinizde bir tecrübeniz var mı? Varsa paylaşırmısınız. pcos üzerinde de etkili olduğu yazıyor nir çok yerde..

        • Tuğba Duymaz dedi ki:

          Merhaba Aysel Hanım,
          Evet myo inositol denince akla ilk PCOS geliyor aslında… Ben takviye olarak henüz kendi üzerimde denemedim. Tiroit hastası da bakmadığım için (diş hekimiyim) böyle bir öneride bulunmadım.

  • Deren Şenol dedi ki:

    Tuğba Hanım merhaba,
    Bir süredir sizi takip ediyorum. Selenyum ile ilgili kendi gözlemlerimi yazmam gerekirse, 6 aydır düzenli olarak kullanıyorum ve antikorlarımda ciddi bir düşüş sağladık. Ancak bu sefer TSH’ım yükseldi ki bu beklemediğimiz bir sonuçtu. Buna sebep ya D Vitaminim olabilir çünkü 6 ay öncesine göre yarısına inmiş (37) ve B12’de biraz düşük çıktı.
    Ancak, tam bir aip ya da sıfır gluten bir diyet uygulamasam da oldukça minimuma indirdiğim bir dönem olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca bir yandan da 6 ay öncesine göre 6 kg daha zayıfım.
    Yani, bu TSH’ın 1.6 seviyesinden 2.5’lara çıkmasını açıklayabilecek bir cevabı olamadı benim doktorumun. Hoş kendisi supplement konusunda çok destekleyici ve bilgili bir doktor da değil. Bu nedenle yine iş benim araştırmama düştü hiç hoşlanmasam da. Keşke İstanbul’da kafama uygun bir doktor bulabilseydim:/

    • Tuğba Duymaz dedi ki:

      Merhaba, antikorlarınızın düşmesine sevindim. TSH’ın yükselmesi birçok nedenden olabilir tabi.. Dediğiniz gibi vitamin eksiklikleri tiroit hormon yapımını kötü etkilemiş olabilir. Diyetinizi değiştirirken eskiden alıp şimdi yeteri kadar alamadığınız başka mikrobesinler de ortaya çıkmış olabilir. Bu yüzden diyet değişikliği yaparken çıkardıklarımızın yerine koyduğumuz gıdaları da iyi değerlendirmemiz lazım. Ama dediğim gibi beslenme dışında başka nedenleri de olabilir…

Leave a Reply to Elif Gurses Cancel Reply

error: İçerik izinsiz kullanılamaz!