Birkaç ay önce yayınlanan Izabella Wentz’in organize ettiği ve çok ses getiren “Thyroid Secret” belgeselinde beni en çok etkileyen konulardan biri ne beslenme, ne toksinler, ne de takviye gıdalardı. Sachin Patel adlı bir araştırmacının söylediği bir söz iyileşmeye yaklaşımımı değiştirdi diyebilirim: “Arabanıza iyi yakıt koymanız sizi iyi şöför yapmaz. Asıl önemli olan hücreye gönderdiğiniz mesaj. Eğer vücudumuza sürekli olarak yıkıcı bir stres sinyali gönderiyorsak ne yaparsak yapalım iyileşme elde edemeyiz!”. Bir anda, yaptığım onca şeye rağmen çok önemli bir noktayı atladığımı fark etmiştim: Rahatlamayı. Daha önce stresin kronik hastalıklar üzerindeki etkisine dair sayısız yazı okumuş olsam da “Stres çok zararlı” deyip geçiyor ve beslenmeme gösterdiğim özeni bu konuya göstermiyordum. Halbuki beslenmenin iyileşme getirmesi için öncelikle vücudun artık tehlike kalmadığını, savunmaya geçmesinin gerekmediğini anlaması gerekiyordu.
Bu fikrin biyolojik tarafına bakacak olursak vücutta “savaş ya da kaç*” veya “dinlen ve sindir*” komutlarını yöneten ve birbirleriyle karşılıklı çalışan iki ayrı sisteme değinmemiz gerekir: sempatik ve parasempatik sinir sistemleri. İkisi de temel düzeyde çalışarak vücutta belirli bir denge sağlarlar ancak vücut bir tehlikeyle karşılaştığında tabi ki beyin sindirime değil canını kurtarmaya öncelik verecek ve savaş ya da kaç komutunu veren sempatik sinir sistemi yönetimi ele alacaktır. Normalde tehlike geçince dinlen ve sindir sinyali gönderen parasempatik sinir sistemi baskınlık kazanır. Ancak bizimkiler gibi kronik strese maruz kalan hayatlarda bu denge bozulabilir. Vücut kendini sürekli tehlike altında görüyor olabilir. Günümüzde bu tehlike çoğu zaman hayati de değildir. Patronunuz, yetiştirmeniz gereken ödev, çocuklarla ilgili problemler, trafik, ülkenizin durumu, takımınızın durumu vb. bir çok sebep vücudumuzu sürekli bir alarm haline sokabilir.
Stresin kronik hastalıklarla ilişkisine dair çok söz söylenebilir söylenmesine ama bütün yaşadığımız stresin bize ne kadar zarar verdiğini düşünüp, daha da çok strese girmektense, vücudumuza her şeyin yolunda olduğu sinyalini nasıl verebileceğimize odaklanalım diyorum. Bunun yollarından biri son zamanlarda sık sık karşılaştığım vagus siniri tonusunu** artırarak parasempatik sinir sistemimizi aktive etmekten geçiyor. Henüz bu blogda Haşimatonun zararını durdurmakla ilgili ilk akla gelebilecek glutensiz beslenmek veya selenyum takviyesi almak gibi konulardan bile bahsetmemişken bu konuyu paylaşıyorum çünkü öncelikle bu benim için güncel bir konu. Ama daha önemlisi, pratikte sizin yapabilecekleriniz çok çok kolay, nefes almak kadar kolay olduğu için, hem de diyet gibi zahmetli ve stresli başka hiç bir şeye başlamadan önce vücudunuzu iyileşmeye direnmeyecek, tam tersine bunu kabul edecek bir hale getirmenizin güzel bir ilk adım olabileceğini düşündüğüm için bu konuyu ele almak istedim.
Vagus siniri parasempatik sinir sisteminin önemli bir bileşeni ve birçok önemli organa uğrayarak beyin ve bu organlar arasında iletişim sağlıyor. Beyinden çıkarak boyun, kulaklar, dil, kalp, akciğerler, mide, bağırsaklar, karaciğer, pankreas, safra kesesi, böbrekler, dalak ve kadınlarda üreme organları gibi uzun bir organ listesini gezerek Latince’de “gezgin” demek olan “vagus” ismini fazlasıyla hak ediyor.
Sağlıklı vagus siniri tonusu nefes alırken kalp atımının hafifçe hızlanması ve nefes verirken yavaşlamasıyla anlaşılıyor(1). Evet, kalbimiz sürekli aynı tempoyla atmıyor ve aslında kalp atım hızındaki bu çeşitliliğin fazla olmasının (heart rate variability) daha sağlıklı olduğunuzun belirtisi olduğu söyleniyor. (Mark Hyman’ın dediği gibi en az çeşitliliğe sahip olanı ise en kötüsü: düz bir çizgi!)
Stresin fazla algılanması veya uzun sürmesi vagus tonusunu azaltıyor. Bu ise şu problemlerle ilişkilendirilmiş (2):
- Kaygı
- Doygunluk hissinin azalması
- Zihin-beden ilişkisinin azalması
- Düşük mide asidi
- B12 emiliminin azalması
- Safra üretiminin düşük olması veya yavaşlaması sonucu yağların sindiriminin azalması, toksinlerin atılamaması
- Kabızlık
- Böbreklere giden kan akımının zayıflaması
- Kalp atım hızı çeşitliliğinin azalması ve kalp krizi riskinin artması
- Dinlenme kalp atım hızının yüksek olması
- Şeker kontrolünün zayıf olması
- Sık idrara çıkma
- Orgazm olma kapasitesinin azalması veya ortadan kalkması
Vagus sinir tonusunun yüksek olması ise daha kuvvetli insani bağlarla ve daha yardımsever bir kişilikle ilişkilendirilmiş(2).
Ancak vagus sinirinin bunların dışında bizler için çok önemli bir işlevi daha var: bağışıklık sisteminin verdiği yanıtı dengelemesi.
Enflamatuar refleks ve bizim için önemi:
Dikkatlice dengelenmiş bir bağışıklık yanıtı bizler için hayati önem taşır. Bunu, immün yanıtı bozularak kendine saldırmaya başlamış biz otoimmün hastalık sahiplerinden daha iyi kimse anlayamaz sanırım. İmmün sistemimizin yabancı tehditlere karşı yeterli yanıtı verecek kadar güçlü olması, ancak bir yandan da bunlarla savaşmakta kullandığı ve vücut için yıkıcı olabilecek elemanları ihtiyaç dışında kullanmayacak, hassas çalışan bir sisteme sahip olması gerekir. İşte bu hassas sistem büyük kısmını vagusun oluşturduğu enflamatuar refleksle dengelenir.
Nedir bu enflamatuar refleks? Enflamasyon yani iltihapla ilgili görev alan ajanların, vagus tarafından algılanarak beyne bilgi verilmesi ve yine vagus tarafından gerekli organlara iltihabı durdurması sinyalinin gönderilmesidir (3). Böylelikle vücutta fazla kalması durumunda yıkıma sebep olarak faydadan çok zarar verecek iltihabi elemanlar ortadan kaldırılmış olur.
O halde sağlıklı vagus tonusuna sahip olmayanlarda, bu iltihabi yanıtın dengelenmesinde de aksaklıklar olacağını ve iltihabın başlama sebebi ortadan kalktıktan sonra bile iltihabi elemanların vücutta cirit atmaya devam edeceğini söyleyebiliriz.
Bozulan bu iltihabi yanıtla birlikte seyreden durumlardan biri obezite. Bir makalede, metabolizma ve immün sistemdeki aksaklıklarla seyreden obezitede, vagus siniri aktivasyonuyla olumlu sonuçlar alınabileceği, bu yüzden de bu yöntemin obezite kaynaklı tip2 diyabet ve metabolik sendrom gibi durumlarda önemli bir tedavi alternatifi olabileceği bildirilmiş (4).
Vagusun iltihabı durdurmadaki etkisi romatoid artrit hastalarında yapılan bir çalışmayla da ortaya konmuş. Bildiğiniz gibi romatoid artrit, iltihabi yanıtın bozulduğu, ağrılı eklemlerle kendini gösteren, kronik bir otoimmün hastalık. Bir grup RA hastasına vagus sinirlerini uyaracak minik bir cihaz yerleştirilmiş. Bu hastalarda iltihabi elemanlardan olan TNF (tümör nekroz faktörü) ciddi seviyede düşüş göstermiş. Araştırmanın bir yerinde vagusa yapılan uyarılar kesilmiş ve TNF tekrar yükselmeye başlamış. Uyarılara tekrar başlanınca olumlu etki yeniden görülmeye başlanmış. Bunun dışında standart klinik değerlendirmelerde de hastalığın şiddetinde iyileşme tespit edilmiş (5).
Görüldüğü gibi vagus siniri aktivasyonu oldukça ümit vaat eden yeni bir terapi alanı olarak ortaya çıkıyor. Pekiyi, olumlu sonuçları görmek için biz de mi çip taktiracağız? Güzel haber: eğer arada sırada durup derin bir nefes almayı unutmazsanız buna gerek yok. Vagus sinirinizi aktive etmek için yapabileceğiniz en basit şey diyaframdan, derin bir nefes almak ve yavaşça vermek. Aldığınız bu nefes kalp atım hızınızı yavaşlatacak ve kan basıncınızı düşürecek. Vücudunuz savaş ya da kaç komutunun değil, dinlen ve sindir komutunun etkisi altına girecek. Vagus sinirinin sağlıklı olarak çalışması, vücutta var olan kronik iltihabın azalmasını sağlayacak.
Bu yazıyı yazmadan (yazı için okuduğum onca makaleyi okumadan) önce telefonuma bir uygulama yüklemiştim. 3 dakikalık farkındalık (mindfulness) egzersizlerinin yanında, uygulamayı ayarlayarak gün içinde size nefes almanızı söyleyen küçük uyarılar da yapıyor. Bu uyarıları dikkate alarak gerçekten durup nefes aldığımda kendimi bir anda daha farklı hissediyordum. Şu anda bunun arkasındaki bilimsel dayanağı da anlamanın verdiği tatmin duygusuyla daha bir şevkle nefes alacağım kesin. Siz de belki bunun gibi bir uygulamayla, nefes egzersizlerini yoğun gününüzün bir yerlerinde hatırlayabilir ve bir süre sonra bunu bir alışkanlık haline getirebilirsiniz. Bu egzersizlerin güzel bir tarafı da, farkında olmadan sürekli içinde bulunduğunuz gergin halin dışında da farklı bir ruh halinin mümkün olduğunu keşfetmeniz.
Derin nefes almak dışında yoga, meditasyon, kahkaha atmak, şarkı söylemek gibi vagus aktivasyonuna katkısı olan başka eylemler de sayılıyor. Hatta bir sitede vagus aktivasyonu sağlayan 35 uygulamayla ilgili bir yazı bile gördüm! Bunun dışında bir de vagusun kök hücreler üzerine etki ederek, ileri yaşta bile organ yenilenmesini uyarması konusu var ki bu da oldukça ilgi çekici. Ancak şimdilik yazıyı burada noktalıyorum. İleride vagus konusuna geri dönmemiz kuvvetle muhtemel…
*savaş ya da kaç – İngilizce’de “fight or flight” olan bu sözün aslı “fight or flight or freeze”dir. “Savaş, kaç ya da donakal” demektir. Uzun olduğu için ben kısa versiyonunu kullandım.
**tonus – Bir organın bilinçli olduğu sürede bütün kaslarının biraz kasılı olma hali (http://www.sozce.com/nedir/313227-tonus). Burada sürekli çalışan bir sinirden bahsettiğimiz için tonusu bazal çalışma miktarı olarak düşünebiliriz. (https://en.m.wikipedia.org/wiki/Vagal_tone)
Referanslar:
2 – GOTTFRIED, SARA. YOUNGER. Place of Publication Not Identified: VERMILION, 2017. Print.
3 – Andersson, Ulf, and Kevin J. Tracey. “Neural Reflexes in Inflammation and Immunity.” The Journal of Experimental Medicine 209.6 (2012): 1057–1068. PMC. Web. 3 May 2017. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3371736/
4 – Pavlov, Valentin A., and Kevin J. Tracey. “The Vagus Nerve and the Inflammatory Reflex—linking Immunity and Metabolism.” Nature reviews. Endocrinology 8.12 (2012): 743–754. PMC. Web. 3 May 2017. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4082307/
5 – Frieda A. Koopman, Sangeeta S. Chavan, Sanda Miljko, Simeon Grazio, Sekib Sokolovic, P. Richard Schuurman, Ashesh D. Mehta, Yaakov A. Levine, Michael Faltys, Ralph Zitnik, Kevin J. Tracey, and Paul P. Tak
“Vagus nerve stimulation inhibits cytokine production and attenuates disease severity in rheumatoid arthritis”
PNAS 2016 113 (29) 8284-8289; published ahead of print July 5, 2016, doi:10.1073/pnas.1605635113 http://www.pnas.org/content/113/29/8284.full
Patel’in iyilesme yaklasimina bayildim. Belgeselde cok fazla bilgi vardi. Sanirim ben bu yorumu kacirmis olmaliyim yoksa kesin not ederdim. Cok yerinde ve dogru bir uyari. Zira onca zaman sonra (AIP surecim, yaptigim arastirmalar ve hayatimdaki degisiklikler ve en onemlisi farkindaligimin artmasi) anladim ki benim iyilesmek icin en buyuk engelim `Stres` ! Artik ilgili stres ile ilgili onlem/stratejileri uygulama konusunda daha motiveyim…!
Patel’in yorumu tam 12’den vuruyor degil mi:) iyilesmek icin herseyden once olumlu dusunmek, tehlikede olmadiğımizi vucuda kabul ettirmek gerekiyor sanirim. Bazen saglikli olmak adina yaptiklarimiz bile strese sokabiliyor bizi! Dedigin gibi farkindalik galiba en onemli gucumuz. Arada bir durup kendimizi dinlemek, nefes almak, sakinlesmek cok seyi degistirebilir!
Merhabalar,
Bahçeşehir Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi ile birlikte non-invazif vagus sinir stimulatör cihazı geliştirdik. Sizin de bu konuda yaptığınız paylaşımı görüp iletişime geçmek istedik. Bu konuda daha detaylı bilgi aktarımında bulunmak isteriz.
Saygılarımla,
Çok sevinirim, teşekkürler. iletisim@tduymaz.com adresimden bana ulaşabilirsiniz.